18 Mart 2010 Perşembe

SABRA VE ŞATİLLA KATLİAMINDAN ARIEL ŞARON SORUMLUDUR


Sabra ve Şatilla Kampı'nda gerçekleştirilen büyük katliam, 17 Haziran 2001 tarihinde BBC'de yayınlanan The Accused (Sanık) isimli bir programla birlikte yeniden gündeme geldi. Ariel Şaron'un 3.000 kişinin hayatını yitirdiği bu katliamdaki rolünü sorgulayan programda, katliamdan kurtulan canlı tanıklar 3 güne yakın süren büyük vahşeti birinci ağızdan dile getirdiler. Programın sonunda çıkan sonuç ise dönemin Savunma Bakanı Ariel Şaron'un yapılan katliamdan sorumlu olduğu ve yargılanması gerektiğiydi.

"SANIK" İSRAİL DEVLETİ'NİN BASKISINA RAĞMEN YAYINLANDI


Fergal Keane isimli bir gazetecinin hazırladığı belgesele, katliamdan canlı kurtulanlar, katliamı gerçekleştiren Falanjist liderler, İsrail ordusundan yetkililer, hukukçular ve akademisyenler katıldı. Ancak program daha yayınlanmadan önce İsrail Devleti'nden ve radikal Yahudi cemaatlerinden çok şiddetli tepki almaya başlamıştı. Herkes son ana kadar programın yayından kaldırılabileceğini düşünüyordu. Ancak Keane'nin açıklamalarına göre "binlerce e-mail, tehdit mesajları, boykot uyarıları altında" program yayınlandı. Üstelik gördüğü yoğun ilgi nedeniyle BBC'de birçok kez tekrarlandığı gibi, farklı ülkelerdeki televizyon kanallarında da yayınlandı.


PANORAMA'NIN ORTAYA KOYDUKLARI


Sabra ve Şatilla katliamı uzun zamandır Müslüman Araplarla savaş halinde olan Hıristiyan Falanjist gruplar tarafından gerçekleştirdi. Ama bu grupları baştan beridir destekleyen, örgütleyen ve silahlandıran İsrail'di. Keane, programında Falanjistlerle İsrail Devleti arasındaki ilişkiyi şu şekilde tanımlıyordu:

Falanjlar karizmatik ve merhametsiz Beşir Cemayel tarafından yönetiliyordu. Cemayel, İsrail'in Lübnan'daki ana müttefikiydi. İsrail'in Mossad'ı onunla yapılan toplantılardan, Filistin problemini ortadan kaldırmak istediğini biliyordu. Beşir'in Başbakan seçilmesi kamplardaki insanları endişelendirdi. Ancak İsrail Devleti tarafından kamptakilere güvenlikte olduklarına dair güvence verildi.

Kamplardaki Filistinlilere birşey olmayacağına dair garanti veren İsrail ordusu, katliam günü tüm gücüyle Falanjistlerin arkasındaydı. İsrail ordusu katliamın öncesinde Sabra ve Şatilla kamplarını günlerce bombalayıp kontrolü altına aldı. Daha sonra tüm kamp kapılarını tutarak, izni olmadan giriş-çıkış yapılmasını engelledi. Gece boyu işaret fişekleriyle aydınlık bir ortam hazırlayarak ve 40 saat boyunca hiçbir müdahalede bulunmayarak Falanjistlere vahşi katliamları için süre ve imkan sağladı. Kamptan çıkmaya çalışan ve çıkış noktalarına kadar gelmeyi başarıp, yardım isteyen Filistinlileri ölüm tehdidiyle geri döndürerek, katliamın devamını kolaylaştırdı. Keane'nin ifadesiyle "molozlar arasında kafa derisi yüzülmüş çocuklar, hadım edilmiş genç adamlar" vardı. Programda konuşan Sabra ve Şatilla katliamının canlı tanıklarından Nabil Ahmed ise yaşadıklarını şöyle anlatıyordu:


Hakim Richard Goldstone, 1994-96 BM Savaş Suçları Mahkemesi Eski Başsavcısı
Ailemi hayatta bulmayı ümit ediyordum. Sonra, sokaklarda cesetleri görmeye başladığımda, çesetlerini bulursam minnettar olacağım gerçeğini kabullendim. Ne olduğunu görüyorsunuz, onları bir eve sokmuşlar, onları öldürmüşler ve buldozerle içinde oldukları evlerin üzerinden geçmişler, bu yüzden onları bulmak için molozları kazıyoruz. Bir akrabamın saçını çektik ve bulundukları yeri böylece belirledik.

Falanjistlerin yaptığı katliam tarif edilecek gibi değildi. Programda İsrailli bir subayın verdiği bilgi ise Falanjistlerin Müslümanlara olan düşmanlıklarını çok açık bir şekilde açıklıyordu. İsrailli Paraşüt Tugayı Komutanı Yoram Yair, kendisini arayan bir Falanjist yetkilinin korkunç sözlerini şöyle anlatıyordu:
... 'Bana bir iyilik yapmanı ve daha fazla getirmeni istiyorum' diyordu. 'Ne o?' diye sordum. 'Dinle, er ya da geç Batı Beyrut'a gireceksiniz. Bana fazla Filistinli kanı getirmeni istiyorum, Onu içmek istiyorum.' diyordu.

İsrail ordusunun güvenlik şemsiyesi altında gerçekleştirilen bu katliamın her aşamasından dönemin Savunma Bakanı Ariel Şaron haberdardı. Keane, Şaron'un katliamdaki rolünü ise şu şekilde açıklıyordu:
Ariel Şaron Çarşamba sabahı kamplarda FKÖ güçlerinin olduğu yönündeki kanaatini ısrarla tekrar ederek Beyrut'a geldi. Beyrut'un ve mülteci kamplarının komutanı Amos Yuron da dahil olmak üzere, kıdemli subaylarına danışarak vahim bir emir verdi. 'Sadece bir öğe, İsrail Savunma Güçleri, bölgedeki güçleri idare edecek. Kamplardaki operasyonlar için Falanjistler gönderilmeli'.

Daha sonra Beyrut operasyonunu konuşmak için Falanj karargahlarına gitti... Liderlerinin ölümünden bir gün sonra, Falanjistlerden Filistin kamplarında savaşmalarını istiyordu. Sizce Ariel Şaron'un, Falanjistleri bir Filistin mülteci kampına, savunulmayan bir kampa gönderirse ne olacağına dair herhangi bir şüphesi olabilir mi?"

Keane bu soruyu pek çok yetkiliye sordu. Dönemin ABD Ortadoğu Temsilcisi Morris Draper'a, BM Savaş Suçluları Mahkemesi eski Başsavcısı Richard Goldstone'a, Princeton Üniversitesi'nden Prof. Richard Falk'a ve diğer yetkililere... Hepsinin ortak cevabı Ariel Şaron'un bu katliamdan birinci dereceden sorumlu olduğu ve savaş suçlusu olduğu yönündeydi. Örneğin Goldstone düşüncelerini "Eğer emri veren kişi masum sivillerin yaralanacağı, ya da öleceği bir durumun varlığını biliyorsa, ya da bilmesi gerekiyorsa, ... o zaman bu kişi, benim kitabıma göre, emirleri uygulayanlar kadar, hatta daha da fazla sorumludur" şeklinde açıklıyordu. Programda bu kanaatleri tasdik eden bir telefon konuşmasına da yer veriliyordu. İsrailli gazeteci Ron Ben Yishai katliamın ikinci gününde Ariel Şaron ile aralarında geçen konuşmayı şu şekilde aktarıyordu:

Onu evde uyurken buldum. Uyandı ve ona 'Dinleyin kamplarda öldürme ve katliamlarla ilgili hikayeler var. Birçok subayımız bunu biliyor ve bana bunu söylediler ve onlar biliyorlarsa bütün dünya bunu öğrenecektir. Bunu hala durdurabilirsiniz.' dedim. Katliamın aslında 24 saat önce başladığını bilmiyordum. O zaman başladığını sanmıştım ve ona 'Bakın, bunu durdurmak için hala zamanımız var. Bununla ilgili birşeyler yapın.' dedim. Bir tepki vermedi.

Kısacası Ariel Şaron, yıllardır inkar ettiğinin aksine, katliamdan haberdardı, katliamın kararını Falanjistlerle birlikte vermişti ve kendi sorumluluğu altında olan kamplardaki katliamları durdurmak için hiçbir şekilde müdahale etmemişti.
Panorama'nın ortaya koyduğu bu gerçek, aslında bu konuyu yakından takip edenlerin, yaşananlara tanıklık edenlerin yıllardır dile getirdikleri bir gerçekti. Ancak programın bu kadar dikkat çekmesinin nedeni, İsrail Devleti'ni ve şu anki Başbakanı Ariel Şaron'u doğrudan suçlayan ifadelerin ilk kez BBC gibi bir kanalda gündeme getirilmesiydi.



DÖNEMIN İSRAIL SAVUNMA BAKANI OLAN ARIEL ŞARON, ÇATIŞMA BÖLGELERINDE SÜREKLI DENETIMLERDE BULUNUYOR, ZIYARET ETTIĞI FALANJ KAMPLARINDA SAVAŞIN HER AŞAMASINI DIKKATLE INCELIYORDU.
ARİEL ŞARON'U SAVAŞ SUÇLUSU İLAN EDENLERE ÖLÜM TEHDİTLERİ


Panorama'nın yayınlanmasının ardından çok ilginç olaylar cereyan etti. Programda Ariel Şaron'un uluslararası savaş suçlusu olarak yargılanması gerektiğini vurgulayan Princeton Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Richard Falk şunları söylemişti:

Ben kesinlikle sahip olduğu veya sahip olması gerektiği bir bilgi yüzünden suçlanabileceğini düşünüyorum.

Falk bu açıklamalarının ardından ölüm tehditleri almaya başladı. Kısa sürede evi ve ailesi polis koruması altına alındı. Yahudi Devleti, gerçeklerin ifade edilmesini yine şiddet, baskı ve tehdit yöntemleriyle engellemeye ve insanları susturmaya çalışıyordu. Ancak Independent gazetesine açıklama yapan Falk, vicdanının rahat olduğunu ve gerçekleri söylediğini ifade etti.


Profesör Richard Falk, Princeton Üniversitesi
Programın ardından Ariel Şaron'un yargılanıp, yargılanamayacağı tartışmaları başladı. Tartışmalara pek çok uluslararası hukukçu katıldı. Ancak bu tartışmalar bir samimiyetsizliğin de ifadesi niteliğindeydi. Çünkü dünya devletlerinin büyük çoğunluğunun yarım asırdan fazla bir zamandır gözardı ettikleri bu büyük soykırım, aradan 20 yıla yakın bir zaman geçtikten sonra dile getiriliyordu. O dönemde yaşananları görmezden gelenler, Şaron'u durdurmak için en ufak bir girişimde dahi bulunmayanlar bugün sanki katliamlar ilk kez ortaya çıkmış gibi davrandılar.

Gerçekte ise sorun sadece Ariel Şaron'la sınırlı olmayan, asıl olarak İsrail'in devlet ideolojisinden kaynaklanan bir sorundur. Bunu görebilmek, Sabra ve Şatilla vahşetinin ardındaki felsefeyi anlayabilmek için, İsrail'in temellerine bakmak gerekir.
ZAMAN,28.6.01

MİLLİ GAZETE, 28.6.01