18 Mart 2010 Perşembe

İsrail'in Yarım Asırdır Devam Eden Katliam ve Terör Olaylarından Bazı Örnekler


King David Oteli Baskını 1946 92 Ölü


King David baskını, Irgun terör örgütü tarafından ve dönemin en üst düzey Siyonist yetkilisi David Ben Gurion'un bilgisi dahilinde gerçekleştirildi. Bu baskınlarda İngiliz, Filistinli ve Yahudilerden oluşan toplam 92 kişi hayatını yitirdi. 45 kişi ağır yaralandı.


  
King David Oteline Siyonist teröristler tarafından düzenlenen bombalı saldırıda İngilizlerin de dahil olduğu 92 kişi hayatını kaybetmiştir.

Baldat El-Şeyk Katliamı, 1947, 60 Ölü

150-200 İsrailli teröristin gece saat 02:00'de gerçekleştirdiği ve yaklaşık 4 saat süren baskın neticesinde evlerinde uyumakta olan kadın, çocuk ve yaşlılar da dahil olmak üzere 60 Filistinli can vermiştir.

Yehida Katliamı, 1947, 13 Ölü


İlk kurulan Siyonist yerleşim birimlerinden biri olan Yehida'da Müslümanların üzerine İngiliz askeri kılığına girmiş olan Siyonist saldırganlar tarafından ateş açılmıştır.

Khisas Baskını, 1947, 10 Ölü


İki araba dolusu Haganah mensubu, Lübnan sınırındaki Khisas kasabasına girmiş ve önlerine gelene ateş açmışlardır.

Qazaza Baskını, 1947, 5 Çocuk Ölü


Rastgele bir eve saldırı düzenleyen Yahudi teröristlerin bu eylemi sonucunda 5 çocuk hayatını kaybetmiştir.

Semiramis Oteli Baskını, 1948, 19 Ölü


Müslümanları tedirgin edip Kudüs'ten çıkarmayı amaçlayan bu eylemde İsrail'in ilk Cumhurbaşkanı David Ben Gurion tarafından yönlendirilen teröristler otele yerleştirdikleri bombalarla 19 kişinin ölümüne ve otelin yıkılmasına neden olmuşlardır.

Naser Al-Din Katliamı, 1948


Arap askerleri gibi giyinmiş olan Yahudi teröristleri karşılamak için evlerinden çıkan kasaba halkının üzerine ateş açılmıştır. Ve bu baskında sadece 40 kişi hayatını kurtarabilmiş, kasaba haritadan silinmiştir.

Tantura Baskını, 948, 200 Ölü

Şu an yaklaşık 1500 Yahudi yerleşimcinin yaşadığı Tantura'da 1948'de büyük bir Müslüman katliamı gerçekleştirilmiştir. İsrailli tarihçi Teddy Katz bu baskını "Rakamlardan anlaşıldığına göre, kesinlikle en büyük katliamlardan birisi" sözleri ile tanımlar.

Dahmas Camisi Katliamı, 1948, 100 Ölü


Geleceğin Savunma Bakanlarından Moshe Dayan tarafından yönetilen Komando 89 Birliği, Araplara ancak camide toplanmaları koşuluyla güvende olacaklarını anons etmiştir. Ancak camiye sığınan 100 kadar Müslüman toplu olarak katledilmiştir. Bu katliamdan ürken Lyda ve Ramble sakinleri topraklarını terk etmiştir. Yaklaşık 60 bin Müslüman göç etmiş, ancak yolda 350 kişi daha kötü sağlık koşulları nedeni ile hayatını yitirmiştir.

Dawayma Katliamı, 1948, 100 Ölü
Dawayma baskını en büyük İsrail katliamlarından birisidir. Öldürülenlerin büyük kısmı Cuma namazı için camide toplanan insanlardır. Bu baskın esnasında da Filistinli kadınlar tecavüze uğramış, evler insanlar içindeyken dinamitlenmiştir.

Houla Katliamı, 1948, 85 Ölü


Houla'da İsrail askerleri 85 kişiyi zorla bir eve doldurup sonra da evi ateşe vermişlerdir. Daha sonra korkuya kapılan halkın büyük kısmı Beyrut'a göç etmiştir. 12 bin nüfuslu olan Houla'da geriye 1200 kişi kalmıştır.

Salha Katliam, 1948, 105 Ölü


Kasaba halkı zorla camiye doldurulduktan sonra, tek bir kişi bile sağ kalmayıncaya kadar halkın üzerine ateş edilmiştir.

FİLİSTİN HALKI YOK EDİLİYOR

  

Filistinlilerin maruz kaldığı zulüm yarım asırı aşkın bir zamandır devam ediyor. Şu an Filistin'de en az birkaç evladını İsrail kurşunlarına şehit vermemiş aile bulmak neredeyse imkansızdır. Bazı insanlar ise sakat kalmakta, resimde görüldüğü gibi parçalanmış yüzlerle yaşamlarını sürdürmektedirler.

Deir Yassin Baskını 1948 254 Ölü

Dünya gündeminin İsrail yanlısı basın tarafından yönlendiriliyor olması, zaman zaman İsrail'de yaşananların tüm çıplaklığı ile görülmesini engellemektedir. Ancak İsrail tarihinde öyle şiddet ve zulüm olayları vardır ki, bunlar uluslararası kuruluşlar tarafından detaylarıyla belgelenmiştir. Bu olaylardan birisi, 1948 yılında Deir Yassin adlı Arap köyüne Irgun ve Stern çeteleri tarafından yapılan baskındır.

1948'de 9 Nisan'ı 10 Nisan'a bağlayan gece Deir Yassin halkı hoparlörlerden gelen "kasabayı terk edin" sesleriyle uyanmışlar, daha ne olduğunu bile anlayamadan Siyonist militanlar tarafından katledilmişlerdir. Kızıl Haç ve BM'in gözlemcilerinin olay yerinde daha sonra yaptıkları incelemeler, evlerin ilk önce ateşe verildiğini ve alevlerden kaçmak isteyen halkın ise kurşuna dizildiğini göstermektedir. Baskın esnasında hamile kadınların karınları yarılarak bebekleri dışarı çıkarılmış, kurbanların organları parçalanmış, çocuklar dövülmüş ve tecavüze uğramıştır. Deir Yassin katliamı sırasında 52 çocuk annelerinin gözleri önünde öldürülmüş ve daha sonra da başları kesilmiştir. 60'dan fazla kadın ise vücutları parçalanarak öldürülmüştür. Baskından sağ olarak kurtulabilenlerden bir kadın yaşadığı dehşeti şu şekilde aktarmıştır:

Bir askerin 9 aylık hamile olan kızımı yakaladığını gördüm. Makinelı tüfeğini önce çenesine doğrulttu, sonra içinde ki tüm mermileri kızımın üzerine boşlattı. Hepsi birer kasaba dönüşmüşlerdi. Daha sonra bir bıçak çıkardı ve kızımın karnını yarıp bebeğini dışarı çıkardı.

Baskını gerçekleştirenler yaptıkları katliamlarla da tatmin olmamışlar, halen hayatta olan kadınları ve kız çocuklarını çırılçıplak soyup, araçlara doldurmuşlar ve bu şekilde Yahudi yerleşim bölgelerinde dolaştırmışlardır. Dönemin Kızıl Haç Filistin delegesi Jacques de Reynier olaydan bir gün sonra Deir Yassin'e yaptığı ziyaret esnasında parçalanmış cesetlerle karşılaşmış ve bu korkunç manzara karşısında "Manzara dehşet vericiydi!" demiştir.


Deir Yassin Köyü'nde yapılan katliamın ertesi günü bölgeye gidenler kesik başlı, karınları deşilmiş, parçalanmış kadın ve çocuk cesetleriyle karşılaşmışlardı.

Baskın esnasında hamile kadınların ve çocukların da dahil olduğu 280 kadar Müslüman önce sokaklarda dolaştırılmış, sonra da kurşuna dizilmiştir. Öldürülen genç kızların çoğunun ırzına geçilmiş, erkeklerin cinsel organları kesilmiştir. Siyonistler bazı kurbanlarını öldürmek için bıçak kullanmışlardır. Raporlarda ortadan ikiye biçilen küçük bir kız çocuğundan da söz edilmektedir.

Belirtmek gerekir ki, bu vahşeti gerçekleştiren gruplar, yasa dışı ve İsrail yönetiminin kontrolü dışında faaliyet gösteren birtakım radikal örgütlenmeler değil, bizzat İsrail Devleti tarafından yönlendirilen çetelerdir. Tarihte eşine az rastlanır bir katliam olan Deir Yassin baskınını, ileride İsrail'in başbakanlığını yapacak olan Menahem Begin'in liderliğindeki Irgun ve Stern çeteleri gerçekleştirmiştir.

Menahem Begin tarafından "Eğer Deir Yassin zaferi olmasaydı, İsrail Devleti de olmazdı" sözleriyle tanımlanan bu insanlık dışı eylem, İsrail'in vahşet politikasının örneklerinden sadece biridir. Siyonistler bu gibi baskınlarla, Filistin halkını dehşete düşürüp topraklarından sürmeye çalışmışlardır. Böylece İsrail'e göç eden yerleşimciler için yeni alanlar açılabilecektir. Nitekim ünlü Siyonist liderlerden Israel Eldad "... Deir Yassin olmasaydı, bugün İsrail toprakları üzerinde hala yarım milyon Arap yaşıyor olacaktı. Ve tabi İsrail Devleti de olmayacaktı." şeklindeki sözleriyle bu gerçeği açıkça ifade etmektedir.

Bir nevi etnik temizlik olarak görülen bu katliam girişimleri Siyonistlere göre İsrail Devleti'nin kurulması için gerekli bir girişimdir. Nitekim bu eylemler Deir Yassin baskınından sonra da devam etmiştir. Pek çok insan ya topraklarını terk edip kaçmış ya da Deir Yassin halkının başına gelenlerin benzerini yaşamıştır.

Kibya Katliamı, 1953, 69 Ölü


Siyonistlerin Arap köylerini boşaltmak için düzenledikleri baskınlardan biri de, Ürdün sınırında bulunan 2000 kişilik Kibya Köyü'ne olmuştur. Pek çok gözlemcinin daha sonra olay yerinde yaptıkları incelemeler, İsraillilerin insanlık dışı vahşetini gözler önüne sermiştir. 13 Ekim 1953 tarihinde gerçekleşen Kibya baskını esnasında yüzlerce ev yıkılmış, yarısından fazlasını kadın ve çocukların oluşturduğu 69 sivil katledilmiştir. Şu anki İsrail Başbakanı Ariel Şaron komutasındaki Unit 101 isimli birlik, yaklaşık 600 askeri ile önce kasabayı kordon altına almış ve diğer tüm Arap köyleri ile bağlantısını kesmiştir. Askerler daha sonra sabaha karşı 04:00'de Kibya'ya girmişler ve sistemli bir şekilde evleri yıkıp, halkı katletmişlerdir. Baskını bizzat yöneten Ariel Şaron, İsrail askerlerinin gerçekleştirdikleri katlimanın ardından son derece soğukkanlı bir açıklama yapmış ve "Aldığımız emir çok açıktı, Kibya diğerlerine örnek olmalıydı" demiştir.

Dönemin BM Ürdün Elçisi Dr. Yusuf Haikal'ın Güvenlik Konseyi'ne sunduğu raporda ise baskın şu şekilde anlatılmıştır:
İsrail birlikleri kasabaya girmeleriyle birlikte, tüm ev sakinlerini sistematik olarak öldürmeye başlamışlardır. Otomatik silahların ve el bombalarının kullanıldığı bu baskında evler içinde yaşayanlarla birlikte dinamitlenmiştir... 40 ev, kasaba okulu, su deposu yıkılmış, 22 tane büyükbaş hayvan öldürülmüş ve 6 dükkan yağmalanmıştır.

ABD'de yayınlanan ünlü Katolik dergisi The Sign da, Kibya baskını sırasında yaşanan insanlık dışı olaylara yer vermişti. Derginin editörü Ralph Gorman baskınla ilgili düşüncelerini şu şekilde aktarıyordu: "Terör Nazilerin politik silahı idi. Ama Naziler bile terörü İsraillilerin Kibya'da yaptığı gibi soğukkanlı ve vahşi bir şekilde kullanmamışlardı."


Baskın sonrası olay yerine gelenlerin gördükleri manzara dehşet vericiydi. Ölenlerin pek çoğunun kafasının arkasında kurşun izi vardı, pek çoğunun ise başı kesilmişti. Yıkılan evlerin enkazı altında kalarak canını kaybedenlerin yanı sıra, pek çok masum kadın ve çocuk da vahşi bir şekilde katledilmişti.

Kafr Kassim Katliamı, 1956, 49 Ölü


1956 yılında gerçekleşen Kafr Kassim baskını kadın, çocuk, genç, yaşlı ayırt edilmeden 49 masum insanın vahşice katledilmesi ile neticelendi. Olay İsrail'in Mısır'a karşı harekat başlattığı 29 Ekim 1956 tarihinde gerçekleşti. İsrail Güvenlik Güçleri sınır güvenliğini sağlamak gerekçesiyle akşam üstü 16:00 gibi güvenlik turuna çıktılar. Muhtarlara sınır kasabalarında sokağa çıkma yasağının 18:00'de değil, 17:00'de başlayacağını duyurdular. Bu kasabalardan biri de Betah Tekfa Yahudi yerleşim biriminin yakınında bulunan Kafr Kassim kasabası idi.



Kafr Kassim baskınında İsrail askerleri yine masum bebekleri katletmişlerdi.
Kasaba halkı sokağa çıkma yasağından 16:45'de yani yasak başlamadan sadece 15 dakika önce haberdar edildi. Kasaba muhtarı İsrail askerlerine, kasaba halkının büyük çoğunluğunun kasaba dışında çalıştığını ve tam o saatlerde işlerinden döndüklerini, dolayısıyla onları haberdar etmesinin mümkün olmadığını söyledi. Bu arada İsrail askerleri bir yandan kasaba girişinde bariyer oluşturmaya başlamışlardı. Öte yandan kasaba dışında çalışan halk da evlerine dönmeye başlamıştı. Ve ilk grup kasaba sınırına geldi. Olayların bundan sonra ne şekilde geliştiğini görgü tanıklarından Abdullah Samir Bedir şöyle anlatıyor:

Kasaba girişine saat 16:55 gibi geldik. 12 asker ve bir komutan sınırda silahlı bir şekilde bekliyorlardı. Askerleri selamladık. Bize "Memnun musunuz?" diye sordular. "Evet" diye cevapladık. Bu arada askerler tek sıra olmuşlardı. Ve komutanları "ateş edin" diye seslendi. Askerler bize ateş etmeye başladılar.

Bu korkunç durumdan ölü taklidi yaparak kurtulan Abdullah Bedir kuşkusuz bu vahşetle karşı karşıya kalan tek kişi değildi. Askerler bu andan itibaren kasabaya giriş yapan tüm araçları durdurup içindekileri kurşuna dizdi. Bunlar arasında 15-16 yaşında çocuklar, genç kızlar ve hamile kadınlar da vardı. Öte yandan gürültünün ve seslerin kaynağını merak eden kasaba halkı evinden dışarı adım attığı anda yasağı ihlal ettiği gerekçesi ile kurşuna diziliyordu. Çünkü İsrailli askerler sokağa çıkma yasağını ihlal edenleri tutuklama değil, öldürme emri almışlardı.

İsrail Parlamentosu'nun resmi kayıtlarında da tüm detaylarıyla yer alan bu olay İsrail Devleti'nin Müslüman halka karşı izlediği politikanın en çarpıcı örneklerinden biridir.

Kendilerine: "Yeryüzünde fesat çıkarmayın" denildiğinde: "Biz sadece ıslah edicileriz" derler. Bilin ki; gerçekten, asıl fesatçılar bunlardır, ama şuurunda değildirler.(Bakara Suresi, 11-12)

Han Yunus Katliamı, 1956, 275 Ölü

Han Yunus'ta bulunan mülteci kampına saldıran İsrail askerleri 275 kişiyi katletmişlerdir. Daha sonra olay yerinde inceleme yapan BM yetkilileri elleri arkadan bağlanmış ve enselerinden vurulmuş cesetler bulmuşlardır.

Gazze Katliamı, 1956, 60 Ölü


Siyonistlerin Gazze'ye yaptıkları bu baskında çocuklar ve kadınlar da dahil olmak üzere 60 kişi öldürülmüştür.

Fakhani Katliamı, 1981, 150 Ölü


Lübnan'da bulunan bu bölgeye İsrail uçaklarının yaptığı saldırılar sonucunda 150 kişi ölmüş, 600'den fazla kişi de yaralanmıştır.

Hz. İbrahim Camisi Katliamı, 1994, 50 Ölü


25 Şubat 1994 Cuma günü Filistin'de korkunç bir katliam gerçekleştirildi. Müslümanların sabah namazını kılmakta oldukları bir sırada Siyonist bir Yahudinin Halil İbrahim Camisi'ne düzenlediği saldırıda 50'den fazla Müslüman şehit edildi, 300'e yakın Müslüman da yaralandı. Yaralananların bazıları hastaneye kaldırılırken veya hastanede can verdi.
Katliam, El-Halil yakınlarında bulunan Kirbât Erba Yahudi yerleşim merkezinde oturan bir Yahudi tarafından gerçekleştirildi. Daha sonra katliamı gerçekleştiren Yahudinin İsrail ordusunda yedek subay olduğu ve "Kahane Yaşıyor" adlı Siyonist terör örgütüne mensup olduğu bildirildi. İsrail kaynakları saldırganın askeri kıyafeti ile saldırıyı gerçekleştirdiğini açıkladı.

Saldırgan, Müslümanların sabah namazını kılmakta oldukları bir sırada gizlice camiye girerek bir sütunun arkasına saklanmış ve cemaatin rükuya gitmesiyle birlikte makineli tüfekle namaz kılanları kurşun yağmuruna tutmuştur.



Kurulduğu günden bu yana defalarca İsrail bombalarına hedef olan Han Yunus Mülteci Kampı'nın harap olmuş binalarında ve çevresinde bugün 130.000'e yakın Filistinli yaşamaktadır.

TIME, 7.3.94
TIME, 7.3.94

1994 yılında fanatik Yahudiler tarafından Hz. İbrahim Camisi'ne yapılan saldırıda ibadet etmekte olan 40'dan fazla kişi ölmüş ve yüzlerce kişi de yaralanmıştır. Konu Time dergisi tarafından 'Namazda Ölüm' başlığı ile kapak yapılmıştır.

Olaya şahit olanların anlattıklarına göre saldırgan katliamı tek başına gerçekleştirmemiştir. O sadece tetiğe basmakla meşgul oluyordu. Şarjörünün bitmesi halinde arkasındaki diğer Siyonistler seri bir şekilde şarjör değiştiriyorlardı.
Olaydan sonra İsrail askerleri katliamın gerçekleştiği Halil İbrahim Cami'sini kuşatma altına aldılar ve gazetecilerin olay yerine yaklaşmalarına engel oldular. Saldırıyı protesto için cami etrafına toplanan Müslümanların üzerlerine Siyonist askerlerin ateş etmeleri üzerine de çok sayıda insan öldürüldü.

Kana Katliamı, 1996, 109 Ölü


Kana Mülteci Kampı'nın havadan bombalanması sonucu çoğu çocuk ve kadın yüzden fazla insan hayatını kaybetti. O katliamda kafaları kopan çocukların oluşturduğu acı manzaralar zihinlerden asla silinmedi. BM inceleme heyeti Kana katliamının bilinçli olarak gerçekleştirildiğini açıkladı.



Kana'daki katliam sırasında işgalci İsrail Kuvvetleri kundaktaki bebekleri dahi düşman olarak görüp,
gözlerini kırpmadan katlettiler.