18 Mart 2010 Perşembe

Asıl Hedef Mescid-i Aksa'nın Yıkılması


İsraillilerin Mescid-i Aksa'ya ve Kudüs topraklarına verdikleri önemi anlayabilmek için, daha önce de değindiğimiz gibi bu bölgenin Siyonistler açısından taşıdığı önem hakkında detaylı bilgi sahibi olmak gerekir. Kitabın başında da değindiğimiz gibi radikal Yahudilerin inancına göre Siyonizmle başlayan süreç Mesih'in gelişi ile devam edecektir. Ancak bu hedefe varılabilmesi için radikal Yahudilerce Mesih'in gelişinden önce yerine getirilmesi gereken üç önemli görev vardır. Bu şartlardan birincisi Kutsal Topraklar'daki Yahudi nüfusunun artırılması ve bağımsız bir İsrail Devleti'nin kurulmasıdır.
Kutsal Topraklara Yahudi göçü Siyonist hareketin önderleri tarafından bu yüzyılın başından beri sistemli olarak gerçekleştirilmektedir. İsrail Devleti ise 1948'de kuruldu. İkinci şart, yani Kudüs'ün ele geçirilmesi, 1967'deki Altı Gün Savaşı'nda yerine getirildi ve 1980'de Kudüs "İsrail'in ebedi başkenti" ilan edildi. Geriye tek kalan şart ise Tapınak'ın yeniden inşa edilmesiydi. 19 yüzyıldır yıkık olan ve sadece tek duvarı (Ağlama Duvarı) ayakta kalan Süleyman Tapınağı…

Ancak Eski Tapınak'ın bulunduğu alan üzerinde bugün iki İslam mabedi durmaktadır: Mescid-i Aksa ve Kubbet-üs Sahra. Radikal Yahudilerin Tapınak'ı yeniden inşa edebilmeleri için bu iki mabedin de yıkılması gerekmektedir. Bunun önündeki en büyük engel ise Filistinliler başta olmak üzere, tüm dünya Müslümanlarıdır. Onlar var oldukları sürece, İsraillilerin bu iki mescidi yıkmaları mümkün değildir. İşte son dönemde Filistin sokaklarını kana bulayan çatışmaların gerçek nedeni de Yahudilerin bu planında gizlidir. Siyonistler, Kudüs'e ve Süleyman Tapınağı'nı inşa etmeyi düşündükleri alana o kadar önem vermektedirler ki, Süleyman Tapınağı'nın yıkıldığı günden bu yana tuttukları orucu, 1967 yılında bu topraklar ele geçirildikten sonra bırakmışlardır.
Ancak Kudüs, kitabın ilk bölümünde de vurguladığımız gibi Yahudiler için olduğu kadar Müslüman ve Hıristiyanlar için de çok büyük bir önem taşımaktadır. Dolayısıyla Siyonistlerin isteğinin gerçekleşmesi, yani üç din için de kutsal olan bu şehrin tamamen Yahudileştirilmesi mümkün değildir. Kudüs için gerekli olan çözüm, kitabın ilk bölümlerinde incelediğimiz gibi, her üç İlahi dinin mensuplarının da barış ve huzur içinde birarada yaşayabilecekleri bir formüldür. Bunu tarihte sadece Müslüman yönetimler başarmıştır ve bundan sonra da yine onlar başarabilecektir. İsrail ise, Müslümanları -ve hatta Hıristiyanları- yok saymaya niyetlenen tavrıyla, Kudüs ve çevresine sadece terör ve baskı getirebilir.


Siyonistlerin en büyük hayali Mescid-i Aksa'yı yıkıp, sadece tek bir duvarı sağlam kalan Süleyman Tapınağı'nı yeniden inşa etmektir. Aşağıda Hz. Süleyman'ın sarayının temsili resmi görülmektedir.

Nitekim İsrail ve Filistin tarafları arasında yapılan tüm görüşmeler Kudüs üzerinde kilitlenmektedir. İsrail Devleti'nin kurulduğu 1948 yılından günümüze kadar Kudüs konusunda birçok farklı çözüm ortaya sunulmuştur. Kudüs'ün hiç kimseye ait olmayan bölge ilan edilmesi, İsrail-Ürdün ortak egemenliği altında olması, tüm dinlerin temsilcilerinden oluşan bir meclis tarafından yönetilmesi, yüzey hakkının Filistin'de, ancak yeraltı ve gökyüzü haklarının İsrail'de olması ve daha bunun gibi pek çok teklif sürekli dile getirilmiş ama İsrail hiçbirini kabul etmeyerek, Kudüs'ü önce işgal ardından ilhak etmiş ve kendisine ait "ebedi başkent" ilan etmiştir. Oysa İsrail yıllardır izlediği şiddet politikalarından vazgeçmediği, işgal ettiği bölgelerden çekilmediği ve uzlaşmaya yanaşmadığı sürece ne Kudüs anlaşmazlığının ne de diğer sorunların çözülmesi mümkün değildir.


Asırlar süren Osmanlı hakimiyeti sırasında üç büyük dinin mensupları Filistin topraklarında huzur ve barış içinde yaşadılar. Bugün de aynı huzuru yakalamak mümkün.