17 Mart 2010 Çarşamba

Cenin'de Bir Katliam Yaşandı


Bölgeden gelen bilgilerin de açıkça gösterdiği gibi, İsrail'in terörle mücadele adı altında başlattığı 'Savunma Kalkanı Operasyonu' büyük bir Filistinli kıyımına dönüşmüştür. Operasyon, isminde belirtildiği gibi savunma amaçlı değil yok etme amaçlı gerçekleştirilmiştir. Operasyon boyunca Ramallah'ta, Nablus'ta, Beytüllahim'de tam anlamı ile bir vahşet yaşanmıştır, çünkü İsrail askerleri silahlı kişileri değil sivil halkı hedef almış, savaşla hiçbir ilgisi olmayan kadınları ve çocukları öldürmüştür. Operasyonda görev alan bir İsrail askerinin BBC'ye yaptığı açıklama da bu gerçeği ifade etmektedir:





İsrail askerlerinin Cenin'de de hedefi yine sivil halk oldu.
Bize bir kasabada teöristlerin olduğuna dair istihbarat geliyor. Hemen kasabayı kuşatıyoruz ve içeri giriyoruz ama karşımıza 17 yaşında birşeyden habersiz bir çoban çıkıyor. Onu tutuklamalı mıyım? Gözlerini bağlamalı, ellerini kelepçelemeli miyim? 'İçeri gir' diye bağırmalı mıyım? Bizler askerlerle ve ordularla savaşmak için eğitildik, ama hep böyle (sivil) insanlarla karşı karşıya geliyoruz... En korkunç durum ise bir eve daldığımızda, sıradan bir aile ile karşılaştığımızda yaşanıyor. Çocuklar gözleri korkudan dev gibi açılmış bir halde bize bakıyorlar. Bu çok ağırıma gidiyor. Hepimizin evinde çocuklarımız var.


Filistin'de Mart 2002'nin son günlerinden itibaren yaşanan dehşet sırasında, özellikle bir kuşatma vahşetin ve kıyımın doruğa çıktığı olay olarak tarihe geçti. Batı basınında 'İkinci Sabra ve Şatilla katliamı' olarak nitelendirilen bu baskın, Cenin Mülteci Kampına düzenlenen baskındı. Cenin 1948 yılında topraklarından sürülen Filistinlilerin yaşadığı mülteci kamplarından biri. Yaklaşık 15 bin kişinin yaşadığı Cenin kampı da İsrail'in son operasyonu sırasında, tıpkı diğer Filistin şehirleri ve kampları gibi kuşatma altına alındı. Ancak Cenin'de yaşananları diğer yerlerde yaşananlardan ayıran önemli bir nokta vardı. Cenin sadece kuşatma altında alınmamış, Cenin'de son yılların en kapsamlı katliamlarından biri yaşanmıştı.


İsrail tankları ile kuşatılan Cenin kampının üzerine önce helikopterlerden aralıksız füze yağdırıldı, sonra kampa giren buldozerler evleri yerle bir etti, bir yandan da tanklar hareket eden her şeye ateş açtılar, daha sonra ise İsrail askerleri neredeyse bütün erkekleri toplayıp götürdüler. Böylece füzelerle vurulmayanlar, yıkılan duvarların altında kalıyor, duvar altında kalıp halen hayatta olanlar ise İsrail askerleri tarafından yok ediliyordu. BM kararlarının bunu suç saymasına rağmen kampa ambulansların girmesinin tamamen yasaklanmış olması ise ölenlerin sayısını daha da artırıyordu. Kuşatma sonrasında bölgeden gelen haber pek çok kadın ve çocuğun, ambulans ve doktor gelmediği için kan kaybından, acılar içinde bağırarak öldüğünü gösteriyordu.


ZAMAN, 9.4.02
TÜRKİYE, 10.4.02

RADİKAL, 13.4.02


İsrail yönetimi kuşatmanın bittiğini açıkladıktan sonra da kampa gazeteci, doktor ve insan hakları örgütleri görevlilerinin girmesine izin vermedi. Öldürülen Filistinlilerin İsrail ordusu tarafından, Ürdün sınırında bir alana toplu olarak gömülecekleri açıklandı. Tüm bunlar İsrail'in yaptığı kıyımı dünyadan saklama çabasında olduğunun açık bir deliliydi aslında. Nitekim İsrail Dışişleri Bakanı Şimon Perez de, parlemantoda yaptığı konuşmasında İsrail ordusunun katliam yaptığını kabul ediyor ve şöyle diyordu:


Dünya burada neler yaptığımızın resmini görürse, bu bizim imajımızı derinden zedeler. Her ne kadar aradığımız kişileri öldürmüş de olsak, her ne kadar terör yuvalarını etkisiz hale getirmiş de olsak yine de bunların hiçbiri bu kadar büyük bir yıkımın gerekçesi olamaz.


Katliamın büyüklüğü kamptan dışarı haber ulaştırmayı başaran Filistinliler ve kampa girip az sayıda da olsa görüntü almayı başaran muhabirler tarafından bir süre sonra dünyaya duyurulmaya başlandı. İsrail'in katliam kanıtlarını yok etme için yaptığı tüm hukuksuzluklara rağmen, Filistinliler yaşadıklarını el yazısı notlar halinde çoğaltarak dünyaya ulaştırdılar. Kuşatmanın henüz ilk günlerinde The Times gazetesinde yer alan 'Children Scream for Water' (Çocuklar Su Diye Yalvarıyorlar) başlıklı haberde ise Cenin'de neler yaşandığı şu şekilde anlatılıyordu:


Hamid'in Cenin Mülteci Kampına dair hafızasındaki son imaj burasının artık ölüler şehri olduğu. 14 yaşındaki bu öğrenci, İsrail kuvvetleri tarafından kuşatılan bu kampta 30 saat süren bombardıman boyunca neler yaşandığına tanıklık etmiş, bu korkunç manzarayı anlatırken halen titriyor. Ceset parçaları buldozerler tarafından dümdüz edilmiş. Evler bir harabe haline gelmiş.Çocuklar su diye yalvarıyorlar, bazıları idrar içmek zorunda kalıyormış. Hamid'in üstünde kendisine ait olmayan bir kıyafet var, çünkü İsrail askerleri tarafından iç çamaşırlarına kadar soyulmuş. Kendisinin kaldığı evde ise üç kişi eve isabet eden roketler nedeniyle ölmüş. 'Ama en korkuncu İsrail askerlerinin sekiz erkeği dışarı çıkarıp sıraya dizip kurşunlamasıydı' diyor Hamid, tüm prosedürleri ve nerelerinden vurulduklarını en ince detayına kadar tarif ederek. Hamid'in arkasından ikizi Ahmed ve ağabeyisi Khadir de beyaz bayraklarını göstererek İsrail askerlerine teslim olmuşlar. Başka seçenekleri kalmamış çünkü. Diğer 100 Filistinli ile birlikte, gözleri bağlı, elleri kelepçeli olarak Salem Askeri Merkezine götürülmüşler. Burada dövülmüşler ve kendilerine İsrail lehine ajanlık yapmaları teklif edilmiş. 48 saat süren sorgulama sonrasında Batı Şeria yakınlarında bir yere bırakılıp, nereye istiyorlarsa oraya gitmeleri söylenmiş, ayakları çıplak yürümek zorunda kalmışlar... Ahmed sırtından dayak yediği için böbrekleri fena halde hasar görmüş, yerde acı içinde kıvranıyor, Khadir'in ise gözü morarmış. Diğerleri onlar kadar şanslı değil. Camide kuşatılan bazı erkekler, İsrail askerleri tarafından canlı kalkan olarak kullanılmışlar... Mustafa Muhammed yüz üstü yerde yatıyor. Sırtında bandajları var.Khalid'in iki kaburga kemiği kırılmış ve iç kanaması var, ancak ona yardım edebilecek tek tıp adamı, günlerdir uykusuz hastaların yardımına koşmaya çalışan bölgedeki tek doktor olan bir diş hekimi... Dr. Farouk 'Bir katliam yapılmasından korkuyoruz' diyor. Bir başka görgü tanığı ise Cenin'de kadınlarla çocukların erkeklerden ayrı tutulduklarını ve yakındaki bir ormanlık araziye götürüldüklerini söylüyor... Mültecilerin asıl korkusu geride bıraktıklarına neler olacağı ile ilgili. Sabra ve Şatilla mülteci kampında yaşananlar halen hafızalardan silinmiş değil.




Independent gazetesinde yer alan 'İsrail Cesetleri Gömüyor, Ama Kanıtları Gizleyemez' başlıklı haberde görgü tanıkları, yolların cesetlerle dolu olduğunu, aralarında parçalanmış çocuk bedenlerinin olduğunu, İsrail buldozerlerinin yıkılan evlerle birlikte cesetleri de gömdüğünü, pek çok cesetin de kamyonlarla toplanıp götürüldüğünü anlatmaktadır.



'İsrail Ordusu Vahşet Yapmakla Suçlanıyor' başlıklı haberde Los Angeles Times gazetesi, tam olarak rakam vermenin mümkün olmadığı ancak yüzlerce masumun hayatını kaybettiğinin tahmin edildiğini bildirmektedir. Gazetenin haberinde Cenin katliamı, 1967'den beri Filistin topraklarında yaşanan en büyük vahşetlerden biri olarak nitelendirilmektedir.



The New York Times'ın, Cenin'de vahşeti yaşayan insanların ifadelerini aktardığı haberinde, Filistinli bir kadının babasını, oğlunu, kocasını kaybettiği anlatılmakta ve kadının 'Her yer ceset dolu, taşların altı, toprağın altı her yer ceset dolu' haykırışlarına yer verilmektedir.


Cenin Belediye Başkanı Walid Abu Muweis ise yaşananların ve gördüklerinin kelimelerle tarif edilmesinin imkansız olduğunu söylüyordu: "Kendi gözlerimle şahit olduğum olaylar tarif edilebilir gibi değil. Bir insan böylesine bir vahşeti nasıl gerçekleştirebilir bunu hiç anlıyamıyorum?" Bugün Cenin'de yaşananların 54 yıl önce Deir Yassin'de yaşananlardan çok daha dehşet verici olduğunu söyleyen Abu Muweis, Palestine Monitor gazetesine verdiği demeçte gördüklerini ise şöyle anlatıyordu:


Molozların arasından fırlamış çocuk cesetleri gördüm. 60-70 yaşındaki insanların parçalanmış bedenlerini gördüm. Üstelik bu sadece bizim girmemize izin verilen sınırlı bir alanda şahit olduğum manzaraydı... Yüzlerce savunmasız erkek, kadın, çocuk ve yaşlı acımasızca katledilirken, tarihin bu en barbar vahşetine şahit olan dünyanın sessizliği modern dünyanın utancı olarak nesiller boyunca anılacaktır.


Cenin'de yaşananlar Abu Muweis'in de belirttiği gibi insanlık tarihinde bir utanç sayfası olacaktır. Basında yer alan katliam manzaraları bunun bir göstergesidir. Örneğin, The New York Times gazetesinde Cenin'den ilk ulaşan katliam manzaraları şöyle tarif edilmektedir:


Kamp sakinleri pek çok sivilin öldürüldüğünü söylüyorlar. Cesetler tanınmaz halde. Burada yatan iki cesetin birisi erkek. Sağ ayağında ayakkabısının bir parçası hala duruyor. Sol ayağı ve elleri ise parçalanmış. Siyahlar içindeki kadın cesetinin üzerinde ise sinekler uçuşuyor. Bir kaç kapı uzaktaki diğer ceset ise yıkılmış duvarın altında kalmış. Simsiyah olmuş, hatları kayıp yüzü kısmen ayırdedilebiliyor. Yanı başında bir çocuğun spor ayakkabısından kalan bir parça var. Cesetlerin hiçbirinin yanında herhangi bir silah yok.


CENİN'DEN KATLİAM FOTOĞRAFLARI



İsrailli askerler Cenin'de yapılan katilamı gizlemek için bölgeye gazetecilerin girmesini engelledi, ancak ele geçen bu fotoğraflar yapılan tarihi katliamın boyutları hakkında bilgi edinmek için yeterlidir.


The Independent gazetesinden Justin Huggler da, 'The Camp That Became A Slaughterhouse' (Mezbahaya Dönüşen Kamp) başlıklı yazısında dünyanın bu aleni katliama göz yummasını şiddetle eleştiriyor ve yazısına şöyle devam ediyordu:
9 gün boyunca Cenin kampı bir mezbahaya dönüştürüldü. 15 bin insan bir kilometrekarelik alana hapsedildi. Kadınlar, çocuklar, binlerce korkmuş sivil evlerinin içine saklanıp İsrail helikopterlerinden yağmur gibi yağan füzelerden ve tankların kurşunlarından korunmaya çalıştılar. Yaralananlar ölüme terk edildi. İsrail ordusu yaralıları tedavi etmek için kampa girmek isteyen ambulansları, bu bir savaş suçu olmasına rağmen geri çevirdi. Kızıl haç insanların, İsrail ambulansların içeri girmesine izin vermediği için, öldüklerini açıkladı... İsrailli yetkililer kanıtları belki saklamayı başarabilirler, ama bu vahşetten kaçanların sesini hiçbir zaman susturamaz, hikayelerini anlatmalarına engel olamazlar... Munır Washashi helikopter ateşi evlerinin duvarını hedef aldıktan saatlerce sonra kan kaybından öldü. Onu kurtarmak için gelen ambulansın üzerine İsrail askerleri ateş açtılar. Munır'in annesi Meryem oğluna yardım çağırmak için sokağa çıkınca askerler tarafından vuruldu....


Bunlar Cenin'le haberleşmenin yasak olmasına rağmen elde edilebilen bilgilerdir. Kamptaki kuşatmanın tamamen kalkmasının ardından, kuşkusuz dünya daha pek çok katliam anısına tanıklık edecektir. Yaşanan bu insanlık dramının sona ermesi, her iki taraf için de akan göz yaşlarının dinmesi ve çekilen acıların son bulmasının tek yolu şiddetin tamamen sona erdirilmesidir. Bunun için elbette Filistinli bazı grupların, İslam ahlakına kesinlikle aykırı olan, İsrailli masumları hedef alan saldırılardan tamamen vazgeçmeleri gerekir. Ancak İsrail de Filistin halkını imha etmek için başlattığı bu operasyonu bir an önce durdurmalı ve BM kararlarının kendisine yüklediği yükümlülükleri yerine getirmelidir.