18 Mart 2010 Perşembe

İSRAİL'İN BARIŞ OYUNU



Oslo'da 1993 yılında yapılan görüşmeler Ortadoğu tarihinde yeni bir sayfa açtı. FKÖ lideri Yaser Arafat ile İsrail Başbakanı İzak Rabin, Amerikan Başkanı Bill Clinton'ın önünde gazetecilere poz verdiler, el sıkıştılar ve Oslo'da başlatılmış olan İsrail-Filistin görüşmelerini bir anlaşma ile somut bir sonuca vardırdılar. Bu anlaşma ile, İsrail ve Filistin tarafları tarihte ilk kez birbirlerini tanımış ve ikili bir metne imza atmış oluyorlardı.

Bu anlaşmayla birlikte, tüm dünyada Ortadoğu'da artık barış rüzgarlarının esmeye başladığı kanaati yaygınlaştı. Yakın gelecekte Ortadoğu'daki Arap-İsrail ihtilafının kalıcı bir çözüme kavuşacağı, barışın Ortadoğu'ya refah ve mutluluk getireceği düşüncesi büyük bir kabul gördü. İsrail'in ikinci adamı konumundaki Şimon Peres'in söz konusu mutlu tabloyu tasvir eden "Yeni Ortadoğu" kitabı en çok satan kitaplar listesinde zirveye ulaştı. İsrail'in "barışçı" görüntüsü, çoğu insanı ikna etmişe benziyordu.

Ancak ilk olarak Şubat 1996'da yayınlanan Yeni Masonik Düzen adlı kitabımızda biz bu görüntünün gerçekleri yansıtmadığını, İsrail'in barışının gerçekte bir "sahte barış" olduğunu yazdık. İsrail'in FKÖ ile anlaşarak, FKÖ ile Hamas örgütleri arasında bir çatışmayı körüklemek istediğini, gerçekte işgal ettiği topraklardan çekilmeye hiç niyetli olmadığını, barışı sadece 'taktik amaçlı bir manevra' olarak kullandığını anlattık. (bkz. Harun Yahya, Yeni Masonik Düzen, 1996, s. 508-520)
Aradan geçen 6 yıl, bu görüşün doğru olduğunu ortaya çıkardı. 1990'ların ortalarında esen 'barışçı İsrail' rüzgarlarının gerçekçi olmadığını, İsrail'in işgalci siyasetini sürdürdüğünü bugün tüm dünya kabul ediyor. İsrail'in İntifada'ya bir son vermek için başlattığı sahte barış süreci, İsrail'in baskıcı ve mütecaviz politikasını sürdürmesi üzerine yeni bir intifadaya sebep oldu. Tüm sahte barış tablolarının ardından İsrail'in başbakanlık koltuğuna Lübnan Kasabı Ariel Şaron'un oturması, yani Siyonistlerin barışı değil de işgal ve zulme devamı seçmesi, İsrail'in barışının sahte olduğuna dair yeterince açık bir kanıttı.

Kuşkusuz barışın yok olması ve yerine savaşın yeniden gelmesi sevindirici bir durum değildir. Dilediğimiz elbette Ortadoğu'da barış ve huzurun sağlanmasıdır. Ancak bu barışın adil bir barış olması gerekir. İsrail'in istediği, işgal ettiği bölgelerden çekilmeksizin, yani Müslümanları kendi şartlarına boyun eğdirerek, haksız bir barış elde edebilmektir. Bunun nedeni de, çoğu İsraillinin bir türlü terk etmeye yanaşmadıkları Siyonist ideolojidir.


İsrail ve Filistin yetkilileri arasında yapılan barış görüşmeleri, İsrail tarafının taviz vermeyen tutumu nedeniyle hiçbir zaman sonuç vermedi.

Adil bir barışın gerçekleşebilmesi için gerekli olan şartlar; İsrail tarafının işgal ettiği topraklardan çekilmesi, mültecilerin vatanlarında tekrar dönmelerinin sağlanması, İsrail hapishanelerinde haksız yere tutulan Müslümanların adil bir yargı sürecine girmeleri, Kudüs'ün nihai statüsünün belirlenmesi gibi konulardır. İsrail bu konularda sürekli olarak kendi tezlerinde ısrar etmekte ve tavize yanaşmamaktadır. Bunun nedeni Siyonist ideolojidir.

İsrail bu ideolojiyi terk etmedikçe, hak ve adalet kavramlarına aldırmayacak ve dolayısıyla Filistinlilere yönelik her tasarısı haksız ve adaletsiz olacaktır. Siyonist ideolojiye sahip İsrail için, 'barış' gerçekte uzun bir savaşın içindeki 'taktik amaçlı ateşkes'ten başka bir şey değildir.

1993 yılındaki İsrail-FKÖ Barış Antlaşması ile başlayan sürece geri dönüp baktığımızda, bu gerçeğin teyidi ile karşılaşırız.